Necmüddin Kübra (R.H) (ö. 618/1221)

 

"... akıl ise ulvî olan ruhî bir sıfattir; âlimin âletidir.Ilim, aklın neticesi oldugu için akildan daha üstündür."
Necmüddîn Kübrâ
Necmüddin Kübranın makamının bulundugu anıtkabir. (üstteki resim)
Köneürgenç/Türkmenistan
Necmüddin Kübranın(sağda) ve Sultan Ali'nin (solda) karşılıklı yerleştiği makamları.
Köneürgenç/Türkmenistan

 

Türkmenistanla alakalı faydalı linkler

.

 

1991-2001, 27 Ekim. Türkmenistan'ın Bağısızlığının 10. yıldönümü
1991-2001, 27 Ekim. Türkmenistan Bağımsızlığının 10. yıldönümünü kutluyor.
Köneürgenç Haritaları
Köneürgenç  yayını

Not:Köneürgenç ve Ürgenç ayrı-ayrı şehirlerdir.Ürgenç Özbekistan'da yer almaktadır.

Bir de:Bazı kaynaklarda Köneürgenç'in adı Kunya-Urgench olarak da geçmektedir. Bunun sebebi daha önce Rusça'da böyle yazılmasıydı.

Doç.Dr.Ethem CEBECIOĞLU

Metinin Word Formatli Dosyasini  Indir

Seyh Necmüddîn Kübrâ. Harezm'e baglı Hayvek'de muhtmtemelen 540/1145 tarihinde dünyaya gelir.Kübreviye tasavvuf okulunun kurucusudur. Tam adı, Ebû'l-Cenâb Ahmed b.Ömer b.Muhammed b.Abdullah'dır.

Kaynaklara göre tasavvufa intisâbı, otuz beş yaşlarında olmustur. O yaşa kadar ilimlerele ve özellikle hadis ilmiyle meşguldür. Hadis ilmini tahsil için çeşitli hocalardan ders ve icâzetler alir. Önce Hemedan'da bulunan Ebû Ali'ye gider, ondan hadis okuyarak icâzete nail olur. Ardından Mısır'da Iskenderiye'de âlî isnandla hadis rivayetinde bulunan Ebû Tahir Silefî adlı Safii mezhebine mensûb bir hadis âliminin ders halkasına katılır. Bu zâttan yeterince yararlandıktan sonra Nisabur'a gider, orada Ebû Meâlî'den ilim tahsil eder. Fahreddîn-i Râzî ile bulustugu kaynaklarda rivayet olarak yer alır.

Necmüddîn Kübrâ, katıldıgı her ilmî münâkasada üstünlük gösteren bir ilim adamıdır. Çok güçlü bir zekâsı, genis bir ilmi vardır. Ilmi tartısmalarda herkese galip geldigi için kendisine büyük felaket anlamına gelen "Tâmetü'l-Kübrâ" denmisitir. Hayatının daha sonraki döneminde, bu lakabın ilk bölümü unutularak "Kübrâ" ile anılır olmustur, seyhinin verdigi "Necmüddîn" ismiyle beraber kullanılmıstır.

Türklerin Islâmlasmasının hemen ardından, tasavvufî sistemde hızlı bir ekollesme (veya tarîkatlasma) görülür. Necmeddîn Kübrâ hazretleri de bu dönemde ortaya çıkmıs ve Kübreviye adıyla yeni bir tasavvuf okulu kurmustur.

Seyh Necmüddîn Kübrâ'nın tasavufî yola girmesinde Baba Ferec Tebrizî'nin büyük etkisi olmustur. Tebriz'de hadis dersi okurken, gördügü Baba Ferec, heybeti, görüntüsü ve haliyle Necmüddîn'i derinden etkiler. Aralarında hemen yakın sayılabilecek bir münasebet baslar. Baba Ferec, onunla ilk karsılastıgında sunlari söyler: "Sana defter okuyacak vakit degildir, vakittir ki, ser defter-i cihan defteri olasın". Necmüddîn Kübrâ, bu uyarıyı önce dikkate almamıs yine ilmî tahsile, defter okumaya devam etmistir. Genis kültürü sebebiyle kendisine seyh bulmakta, gönül âleminin kapılarını aralayacak bir mürsid bulmakta haylı zorlanmıstır.Ilkin Seyh Ismail Kasri'ye talebe olur, daha sonra onun isaretiyle Ammâr-i Bitlisî'nin manevî egitimine girer.Sonunda Ruzbehân Kebir Misrî'nin hizmetine dahil olur. Uzun süre hizmet eder; seyhinin kiziyla evlenerek onunla maddî yakınlık elde eder. Sonra tekrar Ammâr'ın hizmetine girer. Ammâr, bu talebesini yetistirdikten sonra Harezm'e irsad ile görevlendirir. Gittigi yerde tekke-medrese arasında bir sogukluk vardir. Necmüddîn, bu yüzden önce gitmeyi istememisse de seyhinin ısrarı üzerine, oraya yerlesmistir. Necmüddîn Kübrâ'nin üç seyhi olmustur 1.Ismail Kasri, 2.Ammâr-i Bitlisi, 3.Rüzbehân Kebir Misrî.

Necmüddîn Kübrâ, Harezm'de oldukça faydalı hizmetlerde bulunur. Çok sayıda talebe yetistirir.Onun yetistirdigi en ünlü maneviyat adami, Mevlânâ'nin babasi Sultanü'l-Ulema'dir. Bu arada Baba Kemal Cündî (Sems-i Tebrîzî'nin üstadı). Mecmüddîn Bagdâdî, Sadeddîn Hamevî, Radıyüddîn Ali Lala, Seyfüddîn Baherzî, Necmüddîn Dâye ve Aynüzzaman Cemâleddîn gibi isimleri de sayabiliriz.

Adam yetistirmedeki kabiliyetinden dolayi kendisine "Seyh Velî Tiras" da denilmistir. Seyh Necmüddîn, Harezm bölgesinde etkili oldugu kadar yetistirdigi müridleri ile Anadolu ikliminde de varlıgını hissettirmistir. Necmüddîn Kübrâ'nin Mevlânâ yolu ile bütün bir Anadolu'da uygulandıgı metod ve fikirleri yayılma imkâni bulunmustur.

Seyh Necmüddîn'in silsilesi su sekildedir: 1.Hz. Muhammed (s.a.v.), 2.Hz. Ali, 3.Hz Hasan 4.Hz. Hüseyin, 5. Zeynel Abidîn, 6.Muhammed Bâkir, 7.Cafer-i Sâdik, 8.Musa Kâzim, 9.Ali Riza, 10.Maruf Kerhî, 11.Seri Sakatî, 12.Cüneyd-i Bagdâdî, 13.Ebû Ali Rûzbârî, 14.Ebû Osman Magribî, 15.Ebû Kasim Gürkânî, 16.Ebû Mekr en-Nessâc, 17.Ebû'n-Necib Sûhreverdî, 18.Ammar Yasir, 19.Rüzbehân Misrî, 20.Ismail Kasrî, 21.Seyh Necmüddîn Kübrâ.

Seyh Necmüddîn Kübrâ'nın tesis ettigi tasavvuf okulu sonradan sekiz kola ayrılmıstır:

  • -Bâherziyye: Seyfüddîn Bâherzî
  • -Nûrriye: Nûreddîn Abdurrahman Isferâinî
  • -Hemedâniyye: Ali Hemedânî
  • -Rükniyye: Alâüdevle Simnânî
  • -Nurbahsiyye: Muhammed Nurbahsî
  • -Firdevsiyye: Rükneddîn Firdevsî
  • -Ayderûsiyye: Ebû Bekr Ayderûsî
  • -Igtisâsiyye: Ishak Hottalânî

  • Nefehât, Seyh'ın sehid oldugu Mogol istilasindaki durumu söyle hikaye eder: "...Çün küffâr-ı Tatar, Harezm'e geldiler. Seyh ashâbını cem etti. Altıyüzden ziyâde idi. Ve Sultan Mahmûd Harezmsâh kaçmıs idi. Ve küffâr-ı Tatar, onu Harezm'de sandılar. Ve Harezm'e geldiler. Seyh, bazi ashâbını Seyh Sadadeddîn Hamevî ve Seyh Radiyüddîn Alî Lala gibi ve gayrilerini taleb eyledi. Ve ayıttı: 'Tez kalkınız ve bilâdınıza gidiniz ki, masrık cânibinden bir ates yakıldı, magribe karib (yakin) yeredek gelmistir. Ve bu bir azim fitnedir ki, bu ümmet içinde, onun misli vaki olmamisdir." Bazi ashâbı ayıttılar (dediler):"Ne ola ki, Hz. Seyh bir dua eylese, sayet ki bu fitne, müslümanlarin biladindan men u def ola". Seyh buyurdu ki: "Bu bir mübrem (kesin) kazadır. Defi mümkün degildir. Pes ashâb iltimas ettiler ki, davarlar müheyyadır. Eger söyle ki, Hz Seyh, ashâbıyla muvafakat eyleye. Ta onların mülazemetinden Horasan'a müteveccih olalar. Baid görünmez. Seyh buyurdu ki: "Ben bunda sehid olmak dilerim ve bana tasra gitmeye izin yokdur. Pes ashâb müteveccih oldular. Çün küffâr sehre geldiler. Seyh ashâbın bakısını davet etti ve ayıttı, dedi: "Geliniz, Allah yolunda O'nun ismini yüceltmek için savasalım." Ve hane evisine girdi ve hirkayısını giyip, muhkem kusandi ve ol hırkanin önü açik idi. IkI koltugunu tas ile doldurdu ve elIne bir tire aldi ve tasra dısarı çıkıp küffâr ile mukabil oldu. Ve onlara karsı tas atar idi. Ta ki hiç tas kalmadi. Küffâr ona tir-i baran attılar. Bir ok mübarek sinesine dokundu. Çekip vakitte bir kafirin perçemini tutmus idi. Sehadetten sonra, kimse onu seyhin elinden halas edemedi. Akibet, ol kafirin perçemini kesdiler."

    Seyhin sehadet tarihi 618/1221'dir.Eserleri sunlar:

    1. Aynü'l-Hayat: Oniki ciltlik Kur'an-i Kerim tefsiri.
    2. Usûl-i Asere: Tasavvufa ait bir eserdir, çok sayıda serhleri vardır.
    3. Risale ile'l-Hâim.
    4. Fevâihu'l-Cemâl.
    5. Âdâbu's-sûfiyye.
    6. Risâle-i Necmüddin.
    7. Sekinetü's-Sâlihîn
    8. Risâle-i Sefine

    Seyh Necmüddîn Kübrâ hazretlerinin manevî etkisinin sadece insanlara degil, hayvanlara da oldugunu kaydedilir. Seyh, bir gün Ashâb-i Kehf'i analtiyordu. Talebelerinden Sadeddîn Hamevî. "Acaba bu ümmet içinde, sohbeti köpege tesir eden biri var midir?" diye düsünüyordu. Seyh, Hamevî'nin bu düsüncesini sezdi. Ayaga kalktı ve dergâhın kapisina dogru yürüdü. Ansızın uzaklardan bir köpek çıkageldi. Seyh'in önünde oturup kuyrugunu salladi. Seyh'in önünde oturup kuyrgunu salladi. Seyh, himmet nazarıyla baktı. Köpek derhal degisti. Kendinden geçme halleri görüldü. Yüzünü sehirden çevirip kabristana gitti. Basını yerlere sürüyordu.Hattâ derler ki, nereye gitse, etrafında daima elli-altmis köpek bulunurdu. Hiç biri ulumaz, havlamazdi. O köpege karsı bir çesit saygı davranısı sergilerlerdi. Sonra bu köpek öldü.

    Tüccarin biri ziyaret maksadıyla Seyh'in yanına gitmisti. Dergâha girer girmez Seyh, ona teveccühde bulundu. Rivayete göre o tüccar, bir anda velayet mertebesine ulastı.

    Necmüddîn Kübrâ'ya göre, mücahadenin üç esasi vardir:
    1. Yemegi yavas yavas azaltmak.
    2. Mürsid-i kâmilin iradesine baglanmak.
    3. Cüneyd-i Bagdâdî'nin sekiz esası olarak bilinen prensipleri yerine getirmek.

    O, seriatı denize, tarîkatı gemiye, hakikatı da inciye benzetirdi. Hakikat incilerini elde etmek için tarîkat gemisiyle seriat deryasina yolculuk yapmak gerekir. Bu gemi-deniz-inci sıralamasına uymayan hedefine ulasamaz.

    O, Usûl-i Asere'de söyle der: "... Nefsin hevâ ve hevesi zayıfladıgı oranda, kalp kuvvet kazanır. Hevâ, nefsin kendine uygun olan islere meyletmesi ve yönelmesi, sehvet ise aklin gerisinde olan bir seydir. Onun için herhangi bir konuda âlimlere danıs, özellikle akıllılara danıs. Danısmamıssan o isin pesini bırak. Sehvet sahibi kimselere danıstıgınız isin sonu, mutlaka hüsran ve felâkettir. Meleklerde akıl vardır, sehvet yoktur; hayvanlarda sehvet vardır, akıl yokdur. Insanda ise hem akıl, hem sehvet vardır. Sehvet, süflî olan tabii bir sifattir, akil ise ulvî olan ruhî bir sıfattır; âlimin âletidir.Ilim, aklın neticesi oldugu için akıldan daha üstündür."

    Uzleti söyle tanımlar: "Uzlet, tıpkı bir ölü gibi halkla beraber yasamaktan, inzivâ ve halvet yolu ile yüz çevirmek demektir."

    Doç.Dr.Ethem CEBECIOĞLU

    SAHABEDEN GÜNÜMÜZE
    ALLAH DOSTLARI



    ©Bütün Hakları Saklıdır.Koneürgenç Inc.-a aittir

>>>>