Seyh Necmüddîn Kübrâ. Harezm'e baglı Hayvek'de muhtmtemelen
540/1145 tarihinde dünyaya gelir.Kübreviye tasavvuf okulunun kurucusudur.
Tam adı, Ebû'l-Cenâb Ahmed b.Ömer b.Muhammed b.Abdullah'dır.
Kaynaklara göre tasavvufa intisâbı, otuz beş yaşlarında
olmustur. O yaşa kadar ilimlerele ve özellikle hadis ilmiyle
meşguldür. Hadis ilmini tahsil için çeşitli hocalardan ders
ve icâzetler alir. Önce Hemedan'da bulunan Ebû Ali'ye gider,
ondan hadis okuyarak icâzete nail olur. Ardından Mısır'da Iskenderiye'de
âlî isnandla hadis rivayetinde bulunan Ebû Tahir Silefî
adlı
Safii mezhebine mensûb bir hadis âliminin ders halkasına
katılır.
Bu zâttan yeterince yararlandıktan sonra Nisabur'a gider, orada
Ebû Meâlî'den ilim tahsil eder. Fahreddîn-i Râzî ile
bulustugu kaynaklarda rivayet olarak yer alır.
Necmüddîn Kübrâ, katıldıgı her ilmî münâkasada üstünlük
gösteren bir ilim adamıdır. Çok güçlü bir zekâsı, genis bir ilmi
vardır. Ilmi tartısmalarda herkese galip geldigi için kendisine
büyük felaket anlamına gelen "Tâmetü'l-Kübrâ" denmisitir.
Hayatının daha sonraki döneminde, bu lakabın ilk bölümü unutularak
"Kübrâ" ile anılır olmustur, seyhinin verdigi "Necmüddîn"
ismiyle beraber kullanılmıstır.
Türklerin Islâmlasmasının hemen ardından, tasavvufî sistemde
hızlı
bir ekollesme (veya tarîkatlasma) görülür. Necmeddîn Kübrâ
hazretleri de bu dönemde ortaya çıkmıs ve Kübreviye
adıyla yeni
bir tasavvuf okulu kurmustur.
Seyh Necmüddîn Kübrâ'nın tasavufî yola girmesinde Baba
Ferec Tebrizî'nin büyük etkisi olmustur. Tebriz'de hadis dersi
okurken, gördügü Baba Ferec, heybeti, görüntüsü ve haliyle
Necmüddîn'i derinden etkiler. Aralarında hemen yakın
sayılabilecek
bir münasebet baslar. Baba Ferec, onunla ilk karsılastıgında
sunlari söyler: "Sana defter okuyacak vakit degildir, vakittir
ki, ser defter-i cihan defteri olasın". Necmüddîn Kübrâ,
bu uyarıyı önce dikkate almamıs yine ilmî tahsile, defter okumaya
devam etmistir. Genis kültürü sebebiyle kendisine seyh bulmakta,
gönül âleminin kapılarını aralayacak bir mürsid bulmakta
haylı zorlanmıstır.Ilkin
Seyh Ismail Kasri'ye talebe olur, daha sonra onun isaretiyle
Ammâr-i Bitlisî'nin manevî egitimine girer.Sonunda Ruzbehân
Kebir Misrî'nin hizmetine dahil olur. Uzun süre hizmet eder;
seyhinin kiziyla evlenerek onunla maddî yakınlık elde eder. Sonra
tekrar Ammâr'ın hizmetine girer. Ammâr, bu talebesini
yetistirdikten sonra Harezm'e irsad ile görevlendirir. Gittigi yerde
tekke-medrese arasında bir sogukluk vardir. Necmüddîn, bu
yüzden önce gitmeyi istememisse de seyhinin ısrarı üzerine, oraya
yerlesmistir. Necmüddîn Kübrâ'nin üç seyhi olmustur 1.Ismail
Kasri, 2.Ammâr-i Bitlisi, 3.Rüzbehân Kebir Misrî.
Necmüddîn Kübrâ, Harezm'de oldukça faydalı hizmetlerde bulunur.
Çok sayıda talebe yetistirir.Onun yetistirdigi en ünlü maneviyat
adami, Mevlânâ'nin babasi Sultanü'l-Ulema'dir. Bu
arada Baba Kemal Cündî (Sems-i Tebrîzî'nin
üstadı).
Mecmüddîn Bagdâdî, Sadeddîn Hamevî, Radıyüddîn Ali Lala, Seyfüddîn
Baherzî, Necmüddîn Dâye ve Aynüzzaman Cemâleddîn gibi isimleri
de sayabiliriz.
Adam yetistirmedeki kabiliyetinden dolayi kendisine "Seyh Velî
Tiras" da denilmistir. Seyh Necmüddîn, Harezm bölgesinde
etkili oldugu kadar yetistirdigi müridleri ile Anadolu ikliminde
de varlıgını hissettirmistir. Necmüddîn Kübrâ'nin Mevlânâ
yolu ile bütün bir Anadolu'da uygulandıgı metod ve fikirleri
yayılma
imkâni bulunmustur.
Seyh Necmüddîn'in silsilesi su sekildedir: 1.Hz. Muhammed
(s.a.v.), 2.Hz. Ali, 3.Hz Hasan 4.Hz. Hüseyin, 5. Zeynel Abidîn,
6.Muhammed Bâkir, 7.Cafer-i Sâdik, 8.Musa Kâzim, 9.Ali Riza, 10.Maruf
Kerhî, 11.Seri Sakatî, 12.Cüneyd-i Bagdâdî, 13.Ebû Ali Rûzbârî,
14.Ebû Osman Magribî, 15.Ebû Kasim Gürkânî, 16.Ebû Mekr en-Nessâc,
17.Ebû'n-Necib Sûhreverdî, 18.Ammar Yasir, 19.Rüzbehân Misrî, 20.Ismail
Kasrî, 21.Seyh Necmüddîn Kübrâ.
Seyh Necmüddîn Kübrâ'nın tesis ettigi tasavvuf okulu sonradan
sekiz kola ayrılmıstır:
- -Bâherziyye: Seyfüddîn Bâherzî
- -Nûrriye: Nûreddîn Abdurrahman Isferâinî
- -Hemedâniyye: Ali Hemedânî
- -Rükniyye: Alâüdevle Simnânî
- -Nurbahsiyye: Muhammed Nurbahsî
- -Firdevsiyye: Rükneddîn Firdevsî
- -Ayderûsiyye: Ebû Bekr Ayderûsî
- -Igtisâsiyye: Ishak Hottalânî
Nefehât, Seyh'ın sehid oldugu Mogol istilasindaki durumu söyle hikaye
eder: "...Çün küffâr-ı Tatar, Harezm'e geldiler. Seyh
ashâbını
cem etti. Altıyüzden ziyâde idi. Ve Sultan Mahmûd Harezmsâh
kaçmıs idi. Ve küffâr-ı Tatar, onu Harezm'de
sandılar. Ve Harezm'e
geldiler. Seyh, bazi ashâbını Seyh Sadadeddîn Hamevî ve
Seyh Radiyüddîn Alî Lala gibi ve gayrilerini taleb eyledi. Ve
ayıttı: 'Tez kalkınız ve
bilâdınıza gidiniz ki, masrık cânibinden
bir ates yakıldı, magribe karib (yakin) yeredek gelmistir. Ve bu
bir azim fitnedir ki, bu ümmet içinde, onun misli vaki olmamisdir."
Bazi ashâbı ayıttılar (dediler):"Ne ola ki, Hz. Seyh bir dua eylese,
sayet ki bu fitne, müslümanlarin biladindan men u def ola". Seyh
buyurdu ki: "Bu bir mübrem (kesin) kazadır. Defi mümkün degildir.
Pes ashâb iltimas ettiler ki, davarlar müheyyadır. Eger söyle ki,
Hz Seyh, ashâbıyla muvafakat eyleye. Ta onların mülazemetinden Horasan'a
müteveccih olalar. Baid görünmez. Seyh buyurdu ki: "Ben bunda sehid
olmak dilerim ve bana tasra gitmeye izin yokdur. Pes ashâb müteveccih
oldular. Çün küffâr sehre geldiler. Seyh ashâbın
bakısını davet
etti ve ayıttı, dedi: "Geliniz, Allah yolunda O'nun ismini yüceltmek
için savasalım." Ve hane evisine girdi ve
hirkayısını giyip, muhkem
kusandi ve ol hırkanin önü açik idi. IkI koltugunu tas ile doldurdu
ve elIne bir tire aldi ve tasra dısarı
çıkıp küffâr ile mukabil
oldu. Ve onlara karsı tas atar idi. Ta ki hiç tas kalmadi. Küffâr
ona tir-i baran attılar. Bir ok mübarek sinesine dokundu. Çekip
vakitte bir kafirin perçemini tutmus idi. Sehadetten sonra, kimse
onu seyhin elinden halas edemedi. Akibet, ol kafirin perçemini kesdiler."
Seyhin sehadet tarihi 618/1221'dir.Eserleri sunlar:
- Aynü'l-Hayat: Oniki ciltlik Kur'an-i Kerim tefsiri.
- Usûl-i Asere: Tasavvufa ait bir eserdir, çok sayıda serhleri
vardır.
- Risale ile'l-Hâim.
- Fevâihu'l-Cemâl.
- Âdâbu's-sûfiyye.
- Risâle-i Necmüddin.
- Sekinetü's-Sâlihîn
- Risâle-i Sefine
Seyh Necmüddîn Kübrâ hazretlerinin manevî etkisinin sadece
insanlara degil, hayvanlara da oldugunu kaydedilir. Seyh, bir gün Ashâb-i
Kehf'i analtiyordu. Talebelerinden Sadeddîn Hamevî. "Acaba
bu ümmet içinde, sohbeti köpege tesir eden biri var midir?" diye
düsünüyordu. Seyh, Hamevî'nin bu düsüncesini sezdi. Ayaga
kalktı ve dergâhın kapisina dogru yürüdü. Ansızın uzaklardan bir
köpek çıkageldi. Seyh'in önünde oturup kuyrugunu salladi. Seyh'in
önünde oturup kuyrgunu salladi. Seyh, himmet nazarıyla baktı.
Köpek
derhal degisti. Kendinden geçme halleri görüldü. Yüzünü sehirden
çevirip kabristana gitti. Basını yerlere sürüyordu.Hattâ derler
ki, nereye gitse, etrafında daima elli-altmis köpek bulunurdu. Hiç
biri ulumaz, havlamazdi. O köpege karsı bir çesit saygı
davranısı
sergilerlerdi. Sonra bu köpek öldü.
Tüccarin biri ziyaret maksadıyla Seyh'in yanına gitmisti. Dergâha
girer girmez Seyh, ona teveccühde bulundu. Rivayete göre o tüccar,
bir anda velayet mertebesine ulastı.
Necmüddîn Kübrâ'ya göre, mücahadenin üç esasi vardir:
1. Yemegi yavas yavas azaltmak.
2. Mürsid-i kâmilin iradesine baglanmak.
3. Cüneyd-i Bagdâdî'nin sekiz esası olarak bilinen prensipleri
yerine getirmek.
O, seriatı denize, tarîkatı gemiye, hakikatı da inciye benzetirdi.
Hakikat incilerini elde etmek için tarîkat gemisiyle seriat deryasina
yolculuk yapmak gerekir. Bu gemi-deniz-inci sıralamasına uymayan
hedefine ulasamaz.
O, Usûl-i Asere'de söyle der: "... Nefsin hevâ ve hevesi
zayıfladıgı oranda, kalp kuvvet
kazanır. Hevâ, nefsin kendine uygun
olan islere meyletmesi ve yönelmesi, sehvet ise aklin gerisinde
olan bir seydir. Onun için herhangi bir konuda âlimlere danıs, özellikle
akıllılara danıs.
Danısmamıssan o isin pesini bırak. Sehvet sahibi
kimselere danıstıgınız
isin sonu, mutlaka hüsran ve felâkettir.
Meleklerde akıl vardır, sehvet yoktur; hayvanlarda sehvet
vardır, akıl yokdur. Insanda ise hem
akıl, hem sehvet vardır. Sehvet, süflî
olan tabii bir sifattir, akil ise ulvî olan ruhî bir sıfattır; âlimin
âletidir.Ilim, aklın neticesi oldugu için akıldan daha üstündür."
Uzleti söyle tanımlar: "Uzlet, tıpkı bir ölü gibi halkla beraber
yasamaktan, inzivâ ve halvet yolu ile yüz çevirmek demektir."
Doç.Dr.Ethem CEBECIOĞLU
SAHABEDEN GÜNÜMÜZE
ALLAH DOSTLARI
|